22 Nisan 2015 Çarşamba

Saygın

Çünkü ben hep arkadaş olmayı seçtim.

O yüzden zor belki bilmiyorum.

Geriye baktığımda anlatacağım çok hikayem var. Hayatımın en zor döneminde beni tekrar kendimle tanıştıran bir insanla beraberdim ben.

Kolumdan nasıl tutup ayağa kaldırdığını çok insan bilmez. Ama ben biliyorum. Asla unutmayacağım, geriye baktığımda düşüneceğim çok hikayem var....

Çok zor dönemlerden geçmedik mi elbette geçtik, hayat çok yamulttu ikimizi de, herkesi olduğu gibi. Ama zor olan belki de biri bana anlatsa da kolay anlamayacağım bir dostluk kurmuşuz aslında. Hala sana gönlümden geçtiği gibi sinirleniyorum, hala sen eve gittim diyene kadar bekliyorum.

İnsanın hayatında senin kadar özel bir dost olması hep orada olduğunu bilmek, azıcık yalpalasam hop diye tutacağından emin olmak..

Bu yolculuğun büyük kısmı seninle başlıyor aslında. Kafamın içini çok güzel şeylerle doldurdun. Tamam belki bazen fazla doldurdun ama önemli değilmiş aslında. :)

Hayatım boyunca keşke demedim. Sen "iyi ki"msin. Başka yollara gitmeye karar verdiğimiz zaman bile biliyordum bir gün kurduğum hayata da dahil olacaksın. Seni anlatacağım. Hem de çok..

Hayatıma her zaman saygılı olduğun için, beni nefis insanlarla tanıştırdığın için, zehirlendiğim gün saatlerce telefonda beni beklediğin için, her türlü desteğin için, ailen için (!) ve daha da sayarsam ağlamaktan yazamayacağım bir çok şey için... Teşekkürler Saygıncım.

Hep ordasın, ben de öyle..



18 Mart 2015 Çarşamba

Rahatsız Olduysanız Taksiye Binin!

Bugün, bir kaç ay önce, bir kaç sene önce, geçen hafta yani kısacası çoğu zamanlarda toplu taşıma araçlarında bana veya başkasına söylenen bir cümledir bu. 

Vazgeçilmez. 

Israrla Hayır! dedim. Onun yerine, beraber gidelim, ama saygı duyalım birbirimize dedim. üstüme oturma, ayağınla ezme, bacağıma dokunma, taciz etme, gözlerini dikip beni izleme, beraber gidelim işte ne var? 

Senin bu yaptıkların yüzünden neden ben iniyorum ki otobüsten?

Ama iniyorum artık. Nefes yok içeride, ter kokusu, pis bakışlar, kapalı kafalar, kapalı beyinler, karanlık. Kulağımdaki müzikle yetinmeye çalışıyorum, içime dönüyorum, sessizce durmayı öğrenmeye çalışıyorum.

Ama öğrenemiyorum. Ya kalıp kavga edeceksin, ya da inip taksiye bineceksin.

Kavga etmekten yoruldum.

İnip taksiye bineceğim yakında. Otobüste kalan arkadaşlarımın başına bir şey gelsin atlar gelirim, umurumda değil. 
Cork City dediğin 3,5 saat mesafe... nedir ki? (taksi çok yazar gerçi)

Burası genelde antin kuntin anılarla haşır neşir olacağım bir blog olacak, ama gitmeden önce de bir girizgahım olsun istedim.

Girizgah candır.

Başka ülkeye yaşamaya giden insana verilen tepkilerden oluşuyor bu ara günlerim. Tabii ki tıpkı benim de yurt dışına taşınan arkadaşlarıma verdiğim tepkiler de dahil buna.

Adına mutlu olan insanı hemen ayırt edersin zaten o konuyu kafama bile takmıyorum, ama ruh halim o kadar gel gitli oldu ki. Çevremdeki herkes ne kadar güzel bir adım olduğunu söylüyor. Farkındayım. Olmaz mı? Bence de harika bir şey oldu böyle kısa zamanda.

Ama sanıldığı kadar kolay değilmiş. 
Hayatım boyunca şehir terk etmiş bir insan olarak çok fazla zorlanmayacağımı düşünüyordum ama pek bir alakası yokmuş meğersem.

Kitaplarım, kettle ım, yeni aldığım battaniyem, ezbere bildiğim sokaklar, ezbere bildiğim insanlar, ezbere bildiğim ruh halleri. Kedilerim.

Çocukken tepelerden denize atlardık. Orda bir his vardır ya hani koşup koşup kendini bıraktığın anki his, aşağı düşmeye başlayınca geçer hatta...  gidene kadar o hissi yaşayacağım herhalde. Ondan moralim bozuksa bozuk, gülüyorsam gülüyorum. Ayırt etmeden tüm hisleri yoğun yoğun yaşıyorum ört bas etmeye çalışmadan. Tekrarı yok çünkü :)

Ama yine de söylemeden geçemeyeceğim. Hayatım boyunca hiç bir yere kendimi ait hissetmemiş bir insan olarak, bizim memleketin havası bir başka canım lafını asla anlamayan bir insan olarak, yaşadığım her yerde kimin nereli, neyle ilgili, anasının babasının ne iş yaptığını, kimin ne kadar para kazandığını, zerre takmamış bir insan olarak... Bok çukuruna çevirdiğiniz bu ülkeyi, boka çevirdiğiniz cahili, fakirleştirdiğiniz fakiri, hepinizden daha çok seviyorum.  

Bugün 1 metre karelik yol kenarındaki yeşillikte oynamaya çalışan köpeğe üzülüyorum, yarın bir kız çocuğu daha evlenecek, akşam başka bir çocuk elindeki suları trafikte satmaya çalışacak, bir kadın daha dövülerek öldürülecek, sen sonra yine çıkıp saçmalayacaksın. Hepimiz aklımızı yitireceğiz. 

Diyorum ya otobüs pis kokuyor artık, inip taksiye binmek de değil inip yürümemiz lazım, düşeni tuta tuta, eski günlerdeki gibi... Uzakta olduğuma bakmayın, bakarsın ordan daha kolay tutarım hepinizi.